14 Temmuz 2010 Çarşamba

Boğazda usul usul jazz...


Bütün hızıyla devam eden caz festivalinde dün gece İstanbul Boğazı'na nazır müzikal bir peri masalı yaşandı. Sırtını Esma Sultan Yalısı'nın taş duvarlarına dayayıp yüzünü boğazın mavisine dönen caz severler, İsveç'in dünyaca ünlü sanatçısı Lisa Ekdahl'ın usul usul söylediği parçalarla hayallere daldılar. Konser saat 22.00'de Daybreak ile başladı. Boğucu sislerden, ışıklardan uzak olan sahnede Ekdahl, sanki arkadaşlarıyla sohbet etmeye gelmiş gibi doğaldı. Sevimli ve samimi olduğu kadar nazik bir tavır içinde olan sanatçının zaman zaman yüzünde haylaz bir gülümseme beliriyordu. Sanırım izleyicisini kendine nasıl bu kadar hayran bıraktığının bir cevabıydı bu. Sanatçının canlı performansını ilk kez dinledim. Öyle yaşayarak söylüyordu ki, herkes büyük bir sesizlik içinde dinledi onu. Saat 22.30 civarlarında ezan için verilen ara ile herkes ancak kendine gelebildi. Sadece birkaç dakika süren aranın hemen ardından sanatçı koşar adımlarla geldi sahnesine. Neredeyse her müzik aletini çalabilen müzisyenleri Tomas Hallonsten, Mathias Blomdahl ve Anders Josef Zakrisson çalarken Ekdahl, elleriyle ritim tutmaktan çok sanki her notayı severek dinleyicisine gönderiyordu.
Şarkıcı, boğazda jazz ile çoşmak isteyen genç hayranlarını biraz hayal kırıklığına uğrattı sanırım. Dans etmek için fırsat kollayan bedenler, Beautiful Boy'la biraz hareketlense de, Lisa'nın sakin tavrı karşısında pek fırsat bulamadı. Yaklaşık bir saat süren konserde sanatçı sadece İngilizce parçalarını seslendirdi. Ünlü parçası 'VemVet'i söylemeden sahneden inen Ekdahl için bu iniş tabiki bir son olamazdı. Ve beklenen parçası ile geri döndü. Ardından 'Tea For Two'yu söyledi ve piyanonun üzerinde duran çay fincanından bir yudum alarak misafirlikten ayrılır gibi gitti.

soğuk diyarın sıcak kadını...


Kuzeyin soğuk ikliminden sımsıcak bir müzik çalınır kulaklara... Bazen bir bossa novadır söylediği, tüm bedeninizi ritmiyle harekete geçiren, bazense tam uykuya dalarken hayal meyal hatırlanan seslerin doyumsuz lezizliğinde bir jazz parçası... Türler değişir, parçalar değişir ama o çocuk masumiyetindeki ses hep aynı gelir kulaklara. Kalıpları sevmesem de ona kuzeyin Norah Jones'u diyenlere kızmak gelmiyor içimden. Evet Lisa Ekdahl'dan bahsediyorum. Seneler önce tesadüfen keşfettiğim müzisyen uzun süre kendine bağladı beni. Otuz dokuz yaşında, İsveçli, güzelliği dillere pelesenk olmuş jazzcı. Bugüne kadar çoğunluğu İsveççe olan on albüm çıkardı. İngilizce albümleri de var. Ama bence İsveççe söylediği şarkılar daha bir içten. Söylerken daha bir sahipleniyor sanki onları. On altı yıl önce kendi adıyla çıkardığı albümünde yer alan 'Vem Vet' isimli şarkısı ani bir şekilde dillere dolandı. Bu şarkı Ekdahl’ın müzik kariyerinde bir dönüm noktası oldu. Ardından 1996'da 'Med Kroppen Mot Jorden' ve 1997'de 'Bortom Det Bla' isimli pop albümlerini çıkardı. 2000 yılında kocası Salvodore Poe’nun şarkılarından oluşan 'Sings Salvodore Poe' isimli albümü ise şarkıcıyı başka bir türe sürükledi. Bossa nova tarzının çok ağır hissedildiği parçalar dinleyicilerinden de geçer not aldı. Daha geniş kesimler tarafından tanınması ve Türkiye’de de jazz severlerin dikkatini çekmesi pop-caz türündeki ‘Heaven, Earth and Beyond’ albümüyle 2002'de oldu. Ekdahl, son olarak, kendi yazdığı şarkılardan oluşan ve dinleyenlere blues, pop-caz ve folk türleri arasında bir serüven vadeden Give Me That Slow Knowing Smile isimli albümünü yayımladı. Soğuk diyarların sıcak kadınına hakkında çok konuşulanları sordum;

1 - Albümlerinize baktığımızda sürekli farklı tarzlarda müzik yaptığınızı görüyoruz. Bazen Jazz, bazen bossa nova. Peki gelecekte müzikal anlamda farklı bir türe yönelmeyi düşünüyor musunuz?
Evet haklısınız. Yıllar boyunca farklı stillerde müzik yapmayı denedim ve uluslararası Jazz festivali konserinde tüm bu stilleri karıştırıp ortaya farklı bir şey çıkardım. İstanbul’da benim ile birlikte çalan bazı müzisyenler jazz altyapısına sahip iken bazıları bu altyapıya sahip değiller. Yaptığım bu müziğe nasıl bir isim verebileceğimi bilmiyorum, sanırım bu karışım benim için yeni bir tür.
2 - Popüler bir sanatçı olmanızın yanında, başarılı bir söz yazarı olduğunuzu da son albümünüzdeki şarkı sözlerinde gösterdiniz. Peki siz sahneyken mi yoksa sahne arkasında mı olmaktan daha çok keyif alıyorsunuz?
Sahne arkasında olmak da seyirci ile buluşmak da benim için harika bir duygu.
3 - Sizce ‘Vem Vet’ isimli parçanız nasıl bu kadar popüler oldu?
Güzel bir soru ama gerçekten bilmiyorum. Benim için tam bir gizem. O veya bu sebepten dolayı bu şarkı sayesinde hayatıma pek çok harika şey dahil oldu. “Vem vet” şarkısı Pablo Choelos’un kitabından esinlenerek çekilen “Veronice Decides to Die” adlı filmde kullanıldı. Ve bunun gibi şeyler sanırım parçayı sevdirdi.
4 - Türkiye’ye bu kaçıncı gelişiniz? Türkiye’deki caz dinleyicisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Daha önce sadece bir kere Türkiye’deydim. İstanbul’a gelmiştim ve oraya hayran kaldım. Eski ile yeninin karışımı, şehrin güzelliği ve muhteşem kokusu. Orayı sevmekten başka çareniz kalmıyor.
5 - İsveçli bir sanatçısınız. Kuzey'in soğuk ikliminden gelmenize rağmen, dinleyicileriniz sizin müziğinizi oldukça sıcak buluyor. Sizce kuzeyli olmakla sıcak melodiler arasında bir çelişki var mı?
Teşekkür ederim. Müziğimin sıcak olduğunu düşünmek hoşuma gidiyor. Yaptığım şeyi ve sıcak insanlar ile çalışmayı seviyorum. Belki bunun sayesinde müziklerimdeki sıcaklık artıyordur. İsveç müziği için söyleyebileceğim tek bir genelleme var. O da müzikte çok fazla sessizlik olması. Aranjmanlarda bir çok boşluğun olması hoşuma gidiyor, sessizlik ve boşluk bence son derece İskandinav usulü.
6 - Etkilendiğiniz ya da takip ettiğiniz müzisyenler var mı?
Bu sabah çayımı içerken John Coltrane’nin 'A Love Supreme' adlı şarkısını dinliyordum, gerçekten çok ilham verici bir şarkı.
7 - Peki Türkiye’den takip ettiğiniz bir müzisyen var mı?
Umuyorum ki İstanbul Jazz Festivali pek çok Türk jazz sanatçısı ile tanışmama yardımcı olur.
8 - Birlikte sahne almak istediğiniz bir sanatçı var mı?
John Coltrane ile olmasını çok isterdim ama maalesef bu imkansız.
9 - 'Kuzeyin Norah Jones'u olarak tanınıyorsunuz. Sanatçıların bu şekilde benzetmelerle değerlendirilmesi hakkında siz ne düşünüyorsunuz?
Üzerimize yakıştırılan pek çok benzetme mevcuttur, daha da fazla olacaktır. Fakat buna rağmen bayan Norah Jones gibi sevilen ve ilgi duyulan biriyle karşılaştırıldığım için kendimi şanslı sayıyorum.
10 - Başarılı müzikal kariyerinizin yanı sıra çok güzel bir kadınsınız. Fakat bazı ünlülerin sadece güzelliklerini kullanarak şöhreti yakaladıkları gerçeği herkesin mağlumu. Siz ünlü olmak ve güzellik arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlıyorsunuz?
Güzellik algılayanın gözlerindedir. Neyin güzel neyin güzel olmadığını göstereceği objektif bir şey olmadığından, eğer birisi güzel olduğumu düşünüyorsa onun cömert birisi olduğunu düşünürüm. Tüm bunlar sübjektif kavramlardır.

Ekdahl, 13 Temmuz’da Esma Sultan Yalısı’nın büyülü atmosferinde olacak...